elveda.

yorulmuşsun.
içten bir sese ciğerden bir muhabbete hasret kalmışsın. çok sıkmışlar canını, kaçıp gitmek istemiş yapamamışsın. artık yaralı bir askere benziyor yüzün, gözün biraz daha kara. gölgen kısalmış hem, ölülerle konuşmayı alışkanlık etmişsin kendine. her geçen gün biraz daha silmiş seni buralardan, konuşmayı gereksiz bulur olmuşsun.
bütün bunlar olurken keşke o uzun yollar bir yerden seni bana getirseydi, birlikte sussaydık, birlikte ağlasaydık her şeye. bir daha hiçbir ışıktan geçerken yalnız bırakmasaydım seni, zamansız karşılaşmalarımızdan şiirler inşa etseydik, derdini şiirle sarsaydım, sımsıkı sarılıp avutsaydım.
ama olmadı ve bazı şeyler için çok geç artık, bunu ben bile anladım.

hayat, hem sana hem de bana ve şu sıralar birlikte büyüdüğümüz herkese ve her şeye bok gibi davranıyor, farkındayım.

Ama senin ismini söylerken bile bir kuş kanat çırpıyor kalbimin içinde, evet hala.
Her şeye rağmen diyorum, dayanılabilir hayatın bu lekelerle dolu yüzüne.
Beklemeye değer, tekrar gözünün gözüme değeceği günleri.
Ufacık bir mutluluk duyduğumda bile içimden ilk seninle paylaşabilmeyi, iyi olan her şeyle birlikte aklıma ilk senin düşüşünü ve gülümsemeyi... beklemeye değer.

Onca zamana rağmen yüzün hala dost bildiğim yüzler arasında, seni düşünmek hala gülümsetiyor beni.
Yine aynı sokaklarda geziyoruz seninle ve yine kayboluyoruz. Hatalarımızdan ders çıkarmayı bir türlü öğrenemiyor ve büyüyemiyoruz. Sen hala çocuksun, ben hala bir parça mutsuz ve deli. Ben yine kaybediyorum seni bu ardı arkası kesilmeyen yollarda, bitimsiz kaldırım taşlarında ya da bir sahil kasabasında. Ben yine kaybediyorum seni, yitip gidiyorsun birden düşümden.
Her yolun sonu bir ayrılığa çıkıyor, ama vedalaşmıyoruz da. Belki konuşuruz diyip kaçamak bir elveda bırakıyorsun ardında. Beni bırakıyorsun ama buraları bırakıp gidemiyorsun. Korkuyorsun belki, korkuyorum, hepimiz korkuyoruz bu dünyadan ve savaşmaktan. Hepimiz korkuyoruz yaşamaktan ve yaşayamamaktan.

Hayata inat; ben düşürmüyorum sigaramın ucundaki külü, sana inanmaya devam ediyorum. 

ilerleyemiyorum, geçip gidemiyorum.
o saat çiçeği solmak bilmiyor bir türlü -evet, zamanı donduran ve her şeyi tekrar başlatan o bir saat- yuva yapmış içime koparıp atamıyorum.
silemiyorum gülüşünü kalbimden.
silemiyorum hüznünü şiirimden.
silemiyorum seni, “inşallah iyidir” lerimden.

ama sanırım bu son kavşak, son veda.

ben yine bu ağacın dalına rengarenk çaputlar bağlayıp “ah” çekmeye devam edeceğim.

elveda.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

duygusal küflü peynirin isyankar objektifinden-

-

1.50 ve öfkeli