-

Ben bir ismim olsun istemiyorum artık.
Kaybolup gitmek istiyorum her şey arasında,sonsuzlukta.
Küçük bir toz parçası olmak istiyorum,kimse bilmesin,kimse ardıma düşmesin.

Hatta bu yolculuk için bir rehber de vardı kafamda,
Gitmeden önce yapılacaklar listesi
Bir bir tamamlıyordum onu,
Liste bittiğinde isteklerim de gerçekleşecekti,inanıyordum buna
Bütün isteklerim bir şeylere katlanmakla gerçekleşmişti çünkü
Sonra,
bir maddede kaldım.

''Sevdiğim insanlara onları ne kadar çok sevdiğimi söylemeden ölmeyeceğim.'' derdim hep,
İsterdim ki bedenim engel olmasın sımsıkı sarılabiliyim sevdiğim her şeye.
İsterdim ki kelimelere gerek kalmasın,susabileyim.
Bir ömür boyu yanında susabileceğim dostluklar kurmaya çalıştım
Ama hep çok konuşan bir insan olarak kaldım
Kendimi açıklmak için bunca telaş niyeydi?
Kelimelerle aram iyi gibi gözüktü bunca süre
Ama aslında hiç sevmedim onları
Anlaşabilmek için var edilmişlerdi güya
Ama bütün korkunç kalıpları da onlar aracılığıyla taşıyorduk
'Kalıbının adamı olmak' diye bir söz grubumuz vardı mesela
İnsanların önüne setler çekiyordu
Hem,sadece tanımlayabildiğimiz durumlar hakkında konuşabiliyorduk
Ama anlaşılabilmek bu küçücük lügatimizle olacak iş değildi
Kalp gerekliydi onun için
Empati diye bir sözcük vardı mesela,dilimizden eksik etmediğimiz
Ben hiç empati yapmadım hayatımda
Bir başka insanın yerine kendimi koymadım,çünkü 'başka' diye bir şeyin olabileceğine inanmadım
Herkes,her şey birdi ve bütündü gözümde
Hepimiz kocaman bir bütünün parçasıydık ve aslında
Çoğu şey gözüktüğünden çok daha basitti
Biz zorlaştırıyorduk onları
Biz,anlaşılmaz kılıyorduk
Sonra da bir ömür boyu çabalıyorduk kendimizi anlatabilmek uğruna
En sonunda da anlaşılamamanın,meramının anlatamamanın acısıyla göçüp gidiyorduk
Ne uğruna?

 ” Ve Yehova “Bunların hepsi tek kavim” dedi.” Konuştukları dil aynı giriştikleri işi yarıda bırakacağa benzemiyorlar. Gelin de toprağa inelim, dillerini ayıralım şunların: birbirlerini anlayamaz olsunlar.” Ve ademoğulları kentlerini kuramadılar. Oraya Babil dendi. Babil, yani karışıklık.”

*

Bu bedenden bir kurtulsam,ruhum özgür kalsa bunca telaşa gerek kalmaz diyordum hep.
Sonra fark ettim ki,yok,öyle değil.
Huzur diye bir şey yok,ölüler için de yok,çocuklar için de yok.
Kimse için yok.
Huzur bir üst kavram,
Ulaşmak için çabaladığımız,ama asla ulaşamayacağımız.
Çünkü,varılması gereken bir hedef değil
Ve en yakın hissettiğin an bile her şeyden daha uzakta olabilir.

*
Benimkisi kanatlarım olmadığı için uçamadığımı düşünmekmiş,
Olsaydı da uçamazdım çünkü yere çakılma riskini göze alamazdım.
Korkularıma kılıflar uydurdum o yüzden,
Tıpkı kanatlarım yok diye yeryüzüne çakılı kalmam gibi
Hiç konuşmamama,tepkisiz kalmama bir kılıf uydurdum:
İnsanlardan kaçıyorum dedim,kendimle mutluyum dedim
Sonra olmadı,o mutsuzluğu kabullendim
İçimden kopup gelen bir şey dedim
Benden bir parçaydı sonuçta
Öyle de gitmedi

Kafamın içinde bir dünya kurdum
Nefes alabildiğim bir yerim vardı artık,benim de kendi Thorn'um
İnsanlara fiziksel bir görünüm vermemiştim mesela
Önyargılar yoktu hiç
Ruh haline göre rengi/şekli değişebilen enerji bulutlarıydık
Ben genelde yağmurlu oluyordum
Evet,bir zamanlar hayal kurabiliyordum
Orada bir parça ait hissedebiliyordum bir şeylere

Şimdi,
Orası bile anlamını kaybetti benim için
Her şey,her şey silikleşti,yitip gitti.

Yaşamayı da ölmeyi de istemediğimi fark ettim
Bunun için bile 'yapılacaklar listesi' hazırladığım için kafamda,kendimden bir kez daha nefret ettim
Yaşamayı beceremediğimi biliyordum
İntihar etmek gibi bir şey yapmayacağımı da.
Kendime olası küçük yaşam planları çizdim kafamda
Mümkün olduğunca kısa sürmesini umarak.
Hissizliğin ne kadar korkunç bir şey olduğunu keşfetmiştim
Artık varolan/varolabilecek herhangi bir şey benim için birbirinden daha iyi veya daha kötü değildi
Fark etmiyordu
Bozulan teknolojik aletlerin her şeyini söküp söküp çıkartırsınız -bir umut- ama yine de ondan bir hayır gelmez ya artık,bitmiştir onun işi
Heh işte o hesap
Benden de daha bir hayır gelmeyeceği belliydi
Kendimden umudu kesmiştim yani
Böyle, inceldiği yerden kopsun kafasıyla bir müddet gittim
Gittikçe korkunçlaşmaya başladı her şey
Fark etmiyor demiştim ama,bu iyi anlamda bir fark etmiyor değildi
Yatağa girmek mezara girmekten,yemek yemek boğulmaktan farksızdı
Kafamın içindeki bütün o uğultular daha da bir güç kazanmıştı
İç sesim ekstra güçlüydü artık,ve ben ne yaparsam yapayım engelleyemiyordum onu
Tüm bunlar olup biterken yine aynı döngüler sürüyordu
Ben kendimi şarj etmeye,bir şekilde en azından mutlu rolü yapabilecek ölçüde rahatlatmaya çalışıyordum
Hani böyle nazlamanız gereken huysuz arkadaşlarınız olur ya
Kendime öyle yaklaşıyordum
Ama böyle sevdğiniz versiyonlarından değil
''Ya nerden aldım başıma ben bu işi,keşke hiç girmeseydik bu toplara'' diyeceğiniz cinsten
Normalde dert dinlemeyi seven ben bile, sorun kendi sonsuz dertlerim olunca bunalıp 'Bitse de gitsek artık' moduna giriyordum.
Kendimi sürüklemekten bıkmıştım.
Ama bir noktada da insan içine çıkabilecek duruma gelmem gerekiyordu
İnsanların sorular sorması beni inanılmaz yoruyordu
Çünkü ben bu cevapları kendime de veremiyordum.
Kendime verdiğim sözleri de tutmuyordum.
Tüm bu meşgale arasında beni en çok inciten ve yıpratan şey
İnsanları istemeden de olsa kırdığımı bilmekti
Ne kadar ölçüp biçsem de,kırmamak adına yaptığım her şeyi planlayarak gitsem de bazen asıl kişiliğim ortaya çıkıp her şeyi mahvediyordu
Üzüyordum lan insanları,en çok istemediğim şey buydu ama elimde değildi
Bir süre daha da kabuğuma çekildim
Öyle de olmadı

Ben insanları meraklandırmadan,üzmeden yok olup gidebileceğim bir yol aradım,
Bulamadım.
Tamamen silinip gitmek istedim hafızalarından.
Bu gerçeklikten,dünyadan.
Tüm izlerimle birlikte yok olayım istedim.
Kendi kendime aşırı yük olarak geliyordum çünkü.
Sanırım ben bir sabah kalktığımda kendimi küçük bir böcek olarak bulsaydım bile,
Şu anki halimden daha mutlu olabilirdim.

*Kapanış parçası:

-Rehber-Sorgu


*


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

bu bir özür mektubudur:

duygusal küflü peynirin isyankar objektifinden-