Kayıtlar

Temmuz, 2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

elveda.

yorulmuşsun. içten bir sese ciğerden bir muhabbete hasret kalmışsın. çok sıkmışlar canını, kaçıp gitmek istemiş yapamamışsın. artık yaralı bir askere benziyor yüzün, gözün biraz daha kara. gölgen kısalmış hem, ölülerle konuşmayı alışkanlık etmişsin kendine. her geçen gün biraz daha silmiş seni buralardan, konuşmayı gereksiz bulur olmuşsun. bütün bunlar olurken keşke o uzun yollar bir yerden seni bana getirseydi, birlikte sussaydık, birlikte ağlasaydık her şeye. bir daha hiçbir ışıktan geçerken yalnız bırakmasaydım seni, zamansız karşılaşmalarımızdan şiirler inşa etseydik, derdini şiirle sarsaydım, sımsıkı sarılıp avutsaydım. ama olmadı ve bazı şeyler için çok geç artık, bunu ben bile anladım. hayat, hem sana hem de bana ve şu sıralar birlikte büyüdüğümüz herkese ve her şeye bok gibi davranıyor, farkındayım. Ama senin ismini söylerken bile bir kuş kanat çırpıyor kalbimin içinde, evet hala. Her şeye rağmen diyorum, dayanılabilir hayatın bu lekelerle dolu yüzüne. Beklem

“hüznün isyan olur”

ah bizim her gün kendini bir başka yerinden onarmaya bırakılan ciğerlerimiz. her seferinde bir başkasının kaburga kemiğinden doğan bedenlerimiz. hep aidiyet ekleriyle dolu isimlerimiz, ama asla kendimize ait olamayışlarımız. ah bu ağrılı başımız ve ayıklamadığımızda boynu bükük bekleyen semizotlarımız. başını her gün okşadığımız küstüm çiçekleri. yarasını sardığımız sokak kedileri. ve omuzuna başımızı yaslayabileceğimiz dostlarımız. yasaklar, ve ismimizin önüne getirilen bir takım sıfatlar hiç sormadan boynumuza geçirilen bir ip gözlerimizi bağlayan eller nefesimizi tuttuğumuz nice an, kalbimizin buz kesişi kanımızın bedenimizden çekilişi ve sessizce ağlamak zorunda bırakılışımız kendimize kurduğumuz kartondan evler ve o evleri parçalayan eller boğazımızda bir düğüm, içimizde hep bir yaşam savaşı durmaksızın hep büyüyen ince bir sızı  ve hep kaçmak bir şeylerden kendinden, hayatın kendisinden bir takım gerçeklerden ve bazen gerçek ol

“hep yuvaya dönmek”

kendime sırtımı döndüğümü bilmek hoşuma gitmiyor. bu denli yabancılaşmış olmamızı kabullenemiyorum bazen, ben değiştim ama sanki bu bir suçmuş ve böyle şeyler hiç yaşanmamalıymış gibi. kabuk değiştirmek bir suçmuş gibi davranılıyor, o zaman o kabuğu istediğim renklere boyamama izin vermeniz gerekti. o zaman kabuğun içindeki ruh kendini paramparça hissetmemeliydi. ben değiştim. değişmek sizin için korkunç bir şey, benim için değil. kabullenemeyeceğiniz bazı sözler ediyorum diye bana olan yüzlerce koşula bağlı sevginizde bir azalma olacaksa eğer; yapabileceğim hiçbir şey yok, inanın ki yok. senelerdir verilen bir mücadelem var, hem sizinle hem kendimle. insanlar kendi vermedikleri savaşları küçümseme ve kendi dertlerinin en kötüsünü olduğuna herkese ikna etme eğilimindeler. ama ne gerek var ki, hayat hepimiz için zor işte.  nefes alıp verebildiği için şükretmek zorunda hissetmemeli insanlar, konuşabilmeyi ve hatta yazıp çizebilmeyi bir ayrıcalık olarak görmek zorunda h

Maki’ye Mektuplar -1

  Canımın içi, kimse sana yaşamanın kolay bir iş olduğunu söylemedi. Tıpkı yaşamak ve ölmek gibi yeni bir yere yerleşmek, bir yeri yuvan bilmek de zor, çok zor. İnsanlar her şeyi kendi kullanabilecekleri hale getirirken ruhunu yok sayıyor. Kesip biçip küçük parçalara ayırıyor seni, gerekli yerlerini en derininden oyuyor, sonra da bütün parçaların bir araya gelsin ve tekrar yıkılmayasın diye bir duvara sabitliyor sırtını. Sonuç olarak daha işlevsel bir şey olup çıkıyorsun, ama gövdende açtıkları her bir oyuk sonsuza kadar sızlamaya devam ediyor. Bazen aklıma kendi topraklarım, can suyumu bulduğum o küçük orman ve köy geliyor. Yeni yeni filizlendiğim zamanları da dökülen tüm yapraklarımı da hatırlıyorum. Tüm hayatımı hatırlıyorum, ama en çok da kesilip götürülüşümü… Köksüz ve yapayalnız kalmış halimi, çektiğim acıyı ve onca yakınmalarımı hiç dinlemeyişlerini hatırlıyorum. Bu insanlar var ya, yaşamaya ve yaşatmaya çalışmanın o acı tadını da hiç bilmezler, varsa yoksa kendi hayatları…