Oklu Kirpileri Tanıma Kılavuzu

Bu öykü küçük oklu kirpilerin öyküsü,yani bizim öykümüz.

Oklu kirpiler birbirinden uzakta durdukça yalnızlık çeker,diğerleriyle birlikte olma ihtiyacı hissederler.Bir araya gelmek isterler,bir topluluğa ait hissetmek isterler.Zamanla diğer kirpilerle aralarındaki o  duvar,tuğla tuğla sözcük sözcük yok olur,yakınlaşırlar birbirlerine.Ama yaklaştıkça birbirlerini kanattıklarını fark ederler.Sevgilerine,en içten gülümseyişlerine bile kan bulaşmıştır artık.Diğerleriyle bir arada olamayacaklarını,sevdikleri insanların yanlarında durup onlarla hayatı ve güzelliklerini paylaşamayacaklarını bilirler.Bu yüzden biraz gezgin ruhlu olurlar,bir yaprak gibi oradan oraya uçuşuverirler bazen,siz hiç beklemezken bir anda yok olup giderler,gelmezler bir süre.
Yalnızdırlar,sevdiklerini her şeyden, herkesten ama en çok da kendilerinden korumaları gerektiğini bilirler.Bazen sırf yaralarını sarabilmek,onları daha fazla kanatmamak için uzaklaşıp giderler.Gitmeleri gerektiğinde bunu bilir,hissederler.
Uyumsuzdurlar,belki biraz da huysuz.Dikenlerinin sivriliği bazı zamanlarda dillerine de akseder.İnsanları bazen bilerek bazen de bilmeyerek kırarlar,incitirler.Böylece kimsenin ona dikenlerinin batabileceği kadar yaklaşmasına izin vermezler.

Sıkıntıları olduğunu belli etmezler,insanlarla bir aradayken yüzlerinde  hep küçük de olsa bir tebessüm asılı durur.''Burada endişelenmenizi gerektirecek hiçbir şey yok,ben çok iyiyim ve her şeyle tek başıma mücadele edebilirim.'' imajı çizmekte üstlerine yoktur.İnsanlar,onların hep neşe saçtığını,hiç derdinin tasasının  olmadığını söyler.Bazense olaylar karşısında aşırı soğukkanlı kalabildikleri için kalpsiz,ruhsuz olduklarını iddia edenler olur.
Oysaki sadece kendi kabuklarında yaşarlar,kendi dertleriyle kavrulurlar.Anlatmazlar genelde dertlerini,dinlerler.İyi birer dinleyicidirler.Bu iyi bir dinleyici olma durumu tamamen doğal gelişir ama,insanlar bir şeyleri anlatma ihtiyacı hissettiklerinde onların orada olacaklarını bilirler.Her sabah açmanı aldığın fırının sokağın dönüşünde hep seni bekleyeceğini bilmek gibidir bu his,herhangi bir şekilde kelimelere dökülmesine gerek kalmadan kendiliğinden ortaya çıkıveren bir güven hissi.
Müşfik yaklaşırlar insanlara,belki de dillendirmedikleri dertlerini başka suretlerden başka yüreklerden duymayı severler.
Hani böyle masallardan fırlamış gibi duran nineler olur ya,sanki bu zamana ait değilmiş, buralara bir ejderhanın kanadında gelmiş,en yakın rüzgarın kanadına misafir olup tekrardan yola koyulmadan hemen önce de kısacık bir mola vermiş bu diyarda.Sadece çok ihtiyacınız olan bir zamanda orada olması gerekiyormuş ve oluvermiş işte,bir çay içimi süresince.Sizi dinlemeye hazır ve siz de rahatlıkla içinizi dökebiliyorsunuz.
Ama sanki kendisine ait bir sesi,bir suratı yokmuş da o an herhangi bir biçme bürünüp gelivermiş gibi,tabi bu biçimsizlik durumunu da pek çok şey gibi zaman dolup o 'an' sonlandığında fark ediyorsunuz.
Sadece o büyülü anın bitimine dek konuşma süreniz vardır,tıpkı hayattaki diğer şeylerde de olduğu gibi Hora Usta'nın çiçeği solup gittiğinde -zamanınız tükendiğinde- Kassiopeia'nın sırtında bir yazı beliriverir,maceranın sonuna gelinmiştir artık.
Başka bir zamanda,belki bir market sırasında,belki bir kütüphanede,belki bir mezarlıkta,belki de bir gün aynaya bakarken rastlaşabilirsiniz o yüzle tekrardan.Muhtemelen tanımaz,tanısanız da konuşmazsınız ;onlarsa bu duruma alınmaz,gücenmez,asla yüzünüze vurmazlar.Sadece yüzlerinde; yalnız oklu kirpilerin ve yaşlı büyücülerin bildikleri,kendilerine has o belirli belirsiz gülümseyiş vardır.
İşleri budur onların; zamandan zamana,mekandan mekana,acıdan acıya koşmak.
Tüm bu koşuşlarda kendi gölgesini kovalamak.

Dikenlerini içlerine doğru büyüyecek şekilde yetiştirmeyi,çıkış yönlerini değiştirecek o büyülü sözleri fısıldamayı bazı acı tecrübeler sonucunda öğrenmişlerdir.
Bu yüzden çiçeklerle dolar uğradıkları her yer,baharı getirir,hüznü alır götürürler.
İnsanların gökyüzüne ektikleri çiçeklerin kökleri kendi yüreklerinin derinliklerindedir.
Ekilen her bir tomurcukla,dikenlerin üstündeki sarmaşıklar biraz daha belirginleşir.Her bir taşını kendi elleriyle ördükleri kulelerinin üstündeki dikenler,beliren her bir sarmaşık sayesinde biraz daha derinlere gömülür.Kulenin en tepesinde onları bekleyense kendi ruhları,kimseyi incitemesin diye en üst kata hapsettikleri benlikleridir.
Her bir gözyaşı,her bir tohum, onu vaktinde kaçtığı bu öze,dikenlerine biraz daha yaklaştırır.
Eninde sonunda ruhundan kopan beden,kendi gölgesi tarafından sobelenecektir.





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

duygusal küflü peynirin isyankar objektifinden-

Momo ya da zamanı kurtaran küçük kızın masalı

Maki’ye Mektuplar -1